وَلَكُمْ فِي الْقِصَاصِ حَيَاةٌ يَاْ أُولِيْ الأَلْبَابِ لَعَلَّكُمْ تَتَّقُونَ
Ve lekum fîl kısâsı hayâtun yâ ulîl elbâbi leallekum tettekûn(tettekûne).
Ey ulûl elbab! Kısasta sizin için hayat vardır. Umulur ki böylece siz, takva sahibi olursunuz.
1. | ve lekum | : ve sizin için (vardır) |
2. | fî el kısâsı | : kısasta |
3. | hayâtun | : hayat |
4. | yâ | : ey |
5. | ulîl elbâbi (ulî el bâbi) | : sır hazinelerinin (lübblerin) sahipleri |
6. | lealle-kum | : umulur ki böylece siz |
7. | tettekûne | : sakınırsınız, takva sahibi olursunuz |
AÇIKLAMA
Bismillâhirrahmânirrahîm
Bismillâhirrahmânirrahîm
Ulûl'elbab kademesi, daimî zikir kademesidir.
Eğer insanlar ulûl'elbab kademesinde iseler şeytanla kısas yapmak durumundalardır.
İnsanlar, nefsleri gece gibi karanlık olan afetlerle doğmuşlardır. Daimî zikre ulaştıkları zaman gece, gündüz olur ve ruhun hasletleri, afetlerin karanlıklarının yerini tamamen doldurur. Bu noktada onlar için kısas tamamlanmıştır. Ulûl'elbab, nefsleri karanlıktayken şeytanın yaptırdığı her türlü kötülüğün intikamını daimî zikirle almış ve kısasın böylece sahibi olmuşlardır. Geceyi gündüze çevirerek, nefslerinin afetlerini faziletlere çevirerek, karanlığı aydınlık yapmışlardır.
3/ÂLİ İMRÂN-190: İnne fî halkıs semâvâti vel ardı vahtilâfil leyli ven nehâri le âyâtin li ulîl elbâb(ulîl elbâbı).
Muhakkak ki, göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün ardarda gelişinde, ulûl elbab için elbette âyetler (deliller) vardır.
3/ÂLİ İMRÂN-191: Ellezîne yezkurûnallâhe kıyâmen ve kuûden ve alâ cunûbihim ve yetefekkerûne fî halkıs semâvâti vel ard(ardı), rabbenâ mâ halakte hâzâ bâtılâ(bâtılan), subhâneke fekınâ azâben nâr(nârı).
Onlar (ulûl elbab, lüblerin, Allah'ın sır hazinelerinin sahipleri), ayaktayken, otururken, yan üstü yatarken (daima) Allah'ı zikrederler. Ve göklerin ve yerin yaratılışı hakkında tefekkür ederler (ve derler ki): "Ey Rabbimiz! Sen bunları bâtıl olarak (boşuna) yaratmadın. Sen Subhan'sın, artık bizi ateşin azabından koru.
- Nefslerini tezkiye edemeyenlere, intikam afeti sebebiyle kısas açık bırakılır.
- Evliya olup henüz daimî zikre ulaşamayanlara, af emrolunur.
- Daimî zikre ulaşanlara, hayır (kötülüğe iyilikle karşılık vermek) emredilir.
41/FUSSİLET-34: Ve lâ testevîl hasenetu ve lâs seyyietu, idfa’ billetî hiye ahsenu fe izâllezî beyneke ve beynehu adâvetun ke ennehu veliyyun hamîm(hamîmun).
Hasene (iyilik) ve seyyie (kötülük), müsavi (eşit) değildir. (Kötülüğü) en güzel şekilde karşıla. O zaman seninle arasında düşmanlık olan kişi, samimi bir dost gibi olur.
İnsanlar, nefsleri gece gibi karanlık olan afetlerle doğmuşlardır. Daimî zikre ulaştıkları zaman gece, gündüz olur ve ruhun hasletleri, afetlerin karanlıklarının yerini tamamen doldurur. Bu noktada onlar için kısas tamamlanmıştır. Ulûl'elbab, nefsleri karanlıktayken şeytanın yaptırdığı her türlü kötülüğün intikamını daimî zikirle almış ve kısasın böylece sahibi olmuşlardır. Geceyi gündüze çevirerek, nefslerinin afetlerini faziletlere çevirerek, karanlığı aydınlık yapmışlardır.
Yorumlar
Yorum Gönder